Monika'yla Bir Yaz (1953) |
Sinema eserlerine karşı asıl ilgimi ailemden bağımsız izlediğim filmlerle kazandım. Ondan önce babamın her hafta eve getirdiği kaçak -korsan mı desem?- sidilerden izlediğim birçok popüler yapım, bu ilgimin temelini de muhakkak perçinlemiştir. Evimizde televizyon yoktu, bilgisayarın TV kartı çok zayıftı ve ailem film izlemeyi severdi, bu benim şansım oldu. Ardından eve internet bağlatıldı. Liseye yeni başladığım zamanlara denk gelen bu olay, beni alıştığım film izleme rutinini bir öteye taşımaya itti. O zamanlar bugün var olan birçok sinema blog/sitesi yerine sinemalar.com sayılı alternatiflerdendi. Birçok film hakkında insanların yorumunu görebiliyor ve hatta film girdisi yapılabiliyordu. İşte böyle bir arayışta izlemeye tamamen kendi başıma karar verdiğim ilk film, bu site üzerinden bulduğum Requiem For a Dream oldu. Uzun süre etkisinden çıkamadığım film, beni tanıyanların bileceği Aronofsky hayranlığımın da kilometre taşını oluşturdu. Gel zaman git zaman, daha çok film izledim, sinema eserleri hakkında karaladım, film incelenen ortamlarda bulunmaya gayret ettim. Bu ortamların birinde de ismini çok duyduğum ancak hiç izlemediğim bir yönetmenle tanıştım: Ingmar Bergman. İşte yeni yeni sevgimin ve ilgimin pekiştiği bu yönetmenin yapıtlarından benim gözüme, kulağıma takılanları paylaşma istemi, bir unutmama ihtiyacı hasıl oldu; aynı sevdiğim edebi eserlerdeki gibi.
Bergman izleyince gerisi kendiliğinden geliyor. Bir tek filmini izlemek için açıp, birkaç gün içinde art arda filmlerini izlerken buldum kendimi. Bergman sineması hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmeden izlediğim bu filmlerin hepsinden azami keyif ve birikim elde ettim mi: hayır. Hepsinin her dakikalarını ilgiyle takip ettim mi: hayır. Bazı imgelerini, bazı karakter seçimlerini hatta bazı sahnelerini anladım mı: hayır. Ancak izlediğim her filminde beni sonuna kadar götürtecek bir doku vardı. Bir şeyler farkında olmadan beni etkiliyordu. Ve bir şekilde "iyi ki izlemeyi sürdürdüm" diyeceğim bir sahne, bir replik, bir bakış, bir mimik çıktı her filmde karşıma. Henüz bilgili, ince eleyip sık dokuyan türden seçici hatta bilinçli bir film izleyicisi değilim; ancak sevdiğim sahneleri sevdiğim alıntılarla paylaşmak benim için ileriye yazılmış bir mektup gibi.
Bir Evlilikten Manzaralar (1973)
"İnandığımın aksine bu bencil olmamak değil. Bu sadece korkaklık. Kim olduğumu bilmememden kaynaklanıyor. Hiçbir zaman kim olduğumu bilmedim. Sadece başkalarının isteklerine göre yaşadım. Kendi isteklerimi hiç önemsemedim. Hatamız ailelerimizin boyundurluğundan kurtulamamak, kendi koşullarımızla anlamlı şeyler yaratamamak oldu. Her zaman aynı hatayı yaptık, ailelerimiz için yaşadık. "